Kaptan Yılmaz 2018 İstanbul Barosu Genel Kurul Konuşması
Yazar: Kaptan YILMAZ
Türk Milletinin bir ferdi olarak, devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne, hukukun üstünlüğüne yürekten inanan meslektaşlarımızla birlikte oluşturduğumuz İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu adına hepinize saygılar sunuyorum.
Bu kutsal vatanı, tam bağımsızlığı ile bizlere emanet eden Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını, bu vatan uğrunda can veren aziz şehitlerimizi saygı, minnet ve rahmetle anıyorum.
Yine bu ülkede hukukun hakim olması için ömrünü vermiş ve hayatta olmayan bütün meslektaşlarımızı da rahmet ve minnetle yadediyorum.
Bugün yargının siyasallaştığı, hukuka güvensizliğin toplumun her kesimine taşındığı, avukatın yargının etkisiz unsuru haline dönüştürülmeye çalışıldığı bir sistem sorunu ile karşı karşıyayız.
Demokratik bir hukuk devletinde siyasal iktidarın yargıya müdahale etmemesi yetmez, müdahale ediyor görüntüsünü dahi vermemek zorundadır.
Buna karşın günümüzde, toplumda bırakın yargıya genel anlamda müdahaleyi, tek tek dosya düzeyinde müdahale edildiği kanaati hakim olmuştur.
Bu bir sistem sorudur. Türkiye’nin son dönemi gibi, hafızasının üçte ikisini, hakim-savcı kadrolarının yarısını bu siyasallaşma nedeniyle kaybeden, paradigması kaymış bir ülkede, sistemi düzeltecek, o hafızayı yerine koyacak kurum ise avukatlıktır. Yargının, siyasal müdahalelere en güçlü direnç merkezinin adıdır avukatlık.
Baroyu 14 yıldır yöneten mevcut grubun bu süre içinde hatırda kalan eylemleri, sosyal tesis yapımı, baro servisi ve birkaç yargılama karşısındaki tepkilerinden ibarettir. Bütün bunlar elbette önemlidir. Ama bunlardan önce mesleki bir güvenceye, mesleki bir dik duruşa ihtiyacımız var. Avukatın, karşılaştığı her sıkıntıda baronun kendisine sahip çıkacağı ve arkasında duracağı güvenine ihtiyacı var. Her şeyden önce bu ülkedeki hukuksuzluklara karşı direnç gösteren bir baroya, barolara ve Barolar Birliğine ihtiyaç var.
İstanbul Barosu mevcut Yönetimi, hukuksuzluklara ve yargının maruz kaldığı politik baskılara karşı maalesef başarılı bir sınav verememiştir. Yönetimde bulundukları 14 yıl boyunca Ergenekon Balyoz yargılamalarına ve 15 Temmuz darbesi ve sonrasındaki hukuksuzluklara verdikleri tepki dışında akılda kalan başkaca tepkileri yoktur.
Bu tepkileri elbet takdirle karşılıyoruz. Ancak bütün yönleriyle hukuksuz olan bu yargılamalara tepki vermeyecektiler de ne yapacaktılar?
14 yıl gibi uzun bir dönemde hukuksuzluklara direnç, böyle münferit örneklerle mi kalmalıydı?
15 Temmuz darbesine ve sonrasındaki hukuksuzluklara tepki, sosyal medya hesaplarından kınamakla, sınırlı mı olmalıydı?
İstanbul Barosunun hukuksuzluklara karşı büyüklüğüne ve gücüne uygun bir tavır, bir direniş ortaya koyduğunu söylemek mümkün müdür.
Elbette değildir. Bunun nedeni Baro Yönetiminin, kendi grubu dışındaki meslektaşlarımızı yok saymasıdır. Birlikte yönetmenin, nispi temsilin yönetim zaafına sebebiyet vereceğine inanmalarıdır.
Bu ülkede, aynı yönde düşünerek yönetim sistemini değiştiren siyasilerin ülkeyi getirdiği nokta ortadadır. Siyasal iktidarı muhaliflerinin sesine kulak vermeye davet eden mevcut Baro Yönetiminin, aynı şeyi kendi üyelerinden neden esirgediğinin makul, mantıklı, kabul edilebilir bir izahı bulunmamaktadır.
Demokrasi sadece seçim zamanlarında oy kullanmak değil, seçim dışında da yönetilenlerin yönetimi denetleyebildiği bir sistemin adıdır.
Baroyu muhaliflerinizle, yönetilenlerle birlikte yönetmeyi öğrenmek zorundasınız.
Muhalefetle birlikte yönetmek sizi yanlış yapmaktan alıkoyar. Bu bir fren mekanizmasıdır.
Eğer siz birlikte yönetmeyi kabul etmezseniz, söylediğiniz söz muhatabına ulaşmaz. Söylediğiniz sözler, gerçekleştirdiğiniz işlem ve eylemler İstanbul Barosu avukatlarına değil, sadece size ait olur.
Tüm meslektaşların sorunların çözümüne aktif olarak katılımının sağlaması, ancak bütün renklerin kabulü ve baroda çoğulcu bir yönetim ile mümkündür. Farklı görüş sahiplerinin de temsiline imkân tanımıyorsanız, kendi düşüncenizin herkese egemen olmasını bekleyemezsiniz.
Baro yönetiminin de politik iktidarın da hatası buradadır.
Çare; şeffaf, çoğulcu, demokratik katılımın sağlanarak Baro’nun nispi temsille yönetilmesidir.
Biz İMAG olarak bunu taahhüt ediyoruz.
Mevcut baro yönetimi meslektaşlarımızın karakollarda, adliye koridorlarında ve hatta mahkeme salonlarında karşılaştıkları sorunlara, itilip kakılmalara, hatta ve hatta dayak yeme şeklindeki kötü muamelelere, görevlerini yerine getirirken uğradıkları silahlı saldırılara gerekli tepkileri verememiştir.
Meslektaşlarımızın görevleri dolayısıyla bile muhatap oldukları yargılamalara müdahil olamamış, daha da kötüsü meslektaşlar arasında seçim yaparak, tercihlerde bulunarak kendileriyle görüşmüş veya görüşmemiştir.
Mesleğe yeni başlamış ve hatta meslekte belli bir kıdemi doldurmuş meslektaşlarımız, mesleklerini yerine getirirken karşılaştıkları zorluklar yanında ekonomik baskı altında ezilirken, mevcut Baro Yönetimi seyretmek ve sorun saptamasına ilişkin sızlanmalar dışında hiçbir aktif müdahalede bulunamamış, Şirketlerin avukat bulundurma yükümlülüğü gibi mevzuatta yer alan hükümleri dahi işletememiştir. CMK ücretlerinin göreve geldikleri 2004 yılından daha düşük oluşu, siyasilerin tasarrufu olarak izah edilemez.
İMAG olarak adliye koridorlarından gelmiş, avukatın sorunlarını empati yoluyla değil doğrudan bilen, dertlerinizi, konforlu hayatları içerisinde sadece duygusal olarak paylaşmakla yetinen değil, fiilen de sizler gibi yaşayan meslektaşlarınız olarak, İstanbul Barosunu birlikte yönetmeyi taahhüt ediyor, başınızı çevirdiğinizde yanınızda olunacağı güvencesiyle mesleğinizi yerine getirebileceğinizgüçlü bir baro vaat ediyoruz.
Avukatların ve Baroların sorunları, Yargı sisteminin bütününü ilgilendiren sorunlardır. Bu sebeple Yargının bütünü dışında ele alınarak çözülmesi de mümkün değildir. Nitekim bugüne kadarki yanlış değerlendirme ve yöntemler avukatların sorunlarına çözüm üretilmesine fayda sağlamamıştır.
Bu çerçevede;
Avukat, savcı ve hâkimden oluşan üçlü sacayağının, yargı sistemi içerisinde doğru konumlandırılmasının sağlanması ve avukatlığın gerçek anlam ve değerine kavuşturulması şarttır. Savunma makamının karşısında iddia görevini yerine getiren savcıların, uyuşmazlık konusunda karar veren hakimlerle aynı binalarda, aynı servis araçlarında bulunması dahi, silahların eşitliği ilkesine aykırıdır.
Kuvvetler ayrılığı içerisinde Savcının kürsüden inerek karşımıza ve kolluğun başına geçmesi gerektiği gibi, hakimler ile lojmanının, çalışma alanının, servisinin de ayrı olması gerekmektedir. Nasıl avukatların ayrı ofisleri varsa savcıların da ayrı binalarda olması gerekmektedir.
Savcıların sadece kürsülerinin boyunu küçültmek için değil, binalarının da ayrılması için mücadele edeceğiz.
Hukuk eğitiminde düşüşe yol açan sayısal arzın sorgulanması gereklidir. Kaliteyi yükseltmeye bilgi felsefesinden başlamak gerekir. Matematiği, mantığı ve felsefesi olmayan hukuk eğitimi olmaz. Yüzdelik dilimlerin ve sayının programlanmasıyla hukuk fakültelerinde kaliteyi arttırmak şarttır. Baro Avukatlara, değişen mevzuatlar karşısında güncelleme eğitimleri vermeli ve bu eğitimleri zorunlu hale getirilmelidir.
Adaleti ancak, seçilmiş nitelikli insanlarınıza, ciddi bir hukuk eğitimi vererek sağlarsınız.
Mesleki kalitenin yükseltilmesine yönelik olarak, hukuk fakültelerindeki eğitimde müfredata meslek derslerinin eklenmesi, öğrencilerin adli ve avukat yanı stajlarını yaparak uygulamayı da öğrenmelerinin sağlanması için mücadele edeceğiz. Bu süreç, zamana yayılmalı ve eğitimle beraber yürümelidir. Kazanılmış haklara dokunmamak şartıyla Hakim-Savcı-Avukatlık sınavının ve stajının ortak olması, stajın aynı sosyal güvece kapsamında ve ücret ödenerek yapılması sağlanmalıdır.
Stajyer avukatların prekarya konumundan kurtarılmasını sağlayacağız. Buna emin olun.
Genç avukatların, mesleğe asgari ücret gibi ağır ekonomik yüklerle başladığı, iş yükünün mesai saatlerinden sonra da çalışmayı gerektirdiği ortadadır.
Öğrenenle öğreten arasında birtakım farkların olması elbette doğaldır. Ama bunun arz fazlası nedeniyle genç kuşak üzerinde ekonomik bir istismar aracına dönüştürülmesi kabul edilemez. Ücretlerin asgari ve mesleğin hayat standardı ile orantılı rakamlara çekilmesi gereklidir.
Hayatı kolaylaşan, kolaylaştıranın hakkını vermek zorundadır.
Mesleğe yeni başlamış meslektaşlarımızdan ilk beş yıl baro aidatı alınmayacağını, mesleğin ilk 3 yılında geçimlerini ve büro giderlerini sağlayacak miktardaki gelirlerinden vergi alınmaması için gerekli kanuni alt yapının oluşturulmasının çalışmalarını yapacağımızı taahhüt ediyoruz.
Hukuk Bürolarının şirketleşme zamanı gelmiş ve geçmektedir.
SGK’lı çalışma sisteminden “ortak avukat” sistemine geçilmelidir. En yüksek ve en düşük pay limitlerinin adil olarak belirlendiği avukatlık şirketlerinde meslektaşlarımızın kendilerini bağımsız hissetmeleri sağlanacaktır.
Bu ülkede devlet yargı giderlerinin yüzde 60’ını yargı harçlarından karşılıyor. Devlet, yargı hizmetini, avukatlık hizmetini eğitim/sağlık/savunma gibi bir kamu hizmeti olarak görmüyor. Sorun buradadır, sorun sistem sorudur. Bu yüzden vekalet ücretlerinde KDV oranı yüzde 18’dir. Esasen görevini yerine getirirken kamusal bir faaliyet yürüten avukatın, bu faaliyetin gerçek anlamının devlet tarafından da idrak edilerek gerekli değerin verilmesi için mücadele edeceğiz.
Harçlar, kesinlikle tekrar gözden geçirilmelidir. Harç miktarları, anayasal güvence altındaki hak arama özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biridir. Bunların kaldırılması için gerekli çalışmaları yapacağız.
Yargı harçlarından avukatlara ortak bir havuzdan pay ayrılması gerektiğini savunuyoruz. Bu ayrılan pay avukatın ekonomik anlamda ciddi şekilde kendini bağımsız hissetmesini ve savunma hizmetini sağlıklı verilmesini sağlayacaktır.
CMK tarzı bir sistemle avukatların kayyum olarak değerlendirilmesinin önü açılmalıdır. Tereke ve benzeri kurumların idaresinde avukatların asli unsur olarak yer alması gerektiği düşüncesindeyiz.
Avrupa Birliği müktesebatına uygun şekilde, taraf vekillerinin ıslak imzalarının bulunduğu sözleşmelere ve takip ettikleri tüm hukuki sürece dahil belgelere resmi belge statüsü verilmelidir. Noterin güvenilirliği ile Avukatın güvenilirliği eşittir. Uygulamada da bu eşitliğe uygun davranılmasını sağlamak üzere gerekli alt yapının oluşturulması için çalışmalar yapacağız.
Hukuki ihtilafa konu olabilecek işlemlerin avukatın katılımı suretiyle yapılması zorunlu hale getirilerek önleyici avukatlık hizmetiyle avukatlara yeni hizmet alanları açılmalı, yargısal yükün de hafiflemesi sağlanmalıdır.
Meslektaşlarımızın verimliliğin artması adına, bir zabıt katibinden daha fazla kamusal bilgiye erişimlerinin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.
HMK 149’un yürürlüğe girmesi ve özel hukuk duruşmalarına uzaktan erişimle duruşma yapılması seçeneği kullanılmalıdır.
Meslektaşlarımızın, duruşma salonlarında, kalemlerde, adliye koridorlarında ve karakollarda görevlerini yerine getirirken, işi uzatan, yük ve ayak bağı olan, problem yaratan kişiler olarak değil, adil bir yargı ve sonuç olarak ortaya çıkan hükmün adil olmasına hizmet eden, yargının asli bir unsuru olarak kabulü için her türlü çabayı göstereceğiz. Avukatın sadece yargının diğer bileşenleri nezdinde değil, toplum nezdinde de gerekli saygınlığa kavuşması için gerekli çalışmaları yapacağız. Toplumda gerekli saygıyı görmeyen ve görevlerini yerine getirirken toplumun desteğini arkasında hissetmeyen bir avukat ve genel anlamda yargının yürütme karşısında bağımsız olabilmesi, denetim görevini yerine getirebilmesi, adil bir yargıyı sağlamasının mümkün olmayacağı düşüncesindeyiz.
Baro başkanlığına adaylığını koyan her başkan adayı bir gruba dayanır. Bir gruba dayanmakla, siyasal bir yapının unsuru olmak ayrı şeylerdir. İdeolojik duruşu olmayan baro başkanının bu ülkedeki hukuksuzluklara karşı direnebilmesi mümkün değildir. Duruşu olmayan, mücadele ruhu olmayan hiç kimse baro başkanından beklenen faydayı sağlayamaz. Baroyu etkin ve güçlü kılamaz.
İdeolojilerden korkmayın. Bizler cumhuriyetin kuruluş değerlerine bağlı Türk Milliyetçisi hukukçularız. Atatürk’ün ilkelerinden biri olan milliyetçiliğe gönül vermiş hukukçularız.
Farkımız, baroyu sadece kendisi gibi düşünenlerle yönetme değil, bir meslek örgütü olan baroyu, bütün mensuplarıyla birlikte yönetmeye talip olmamızdır.
Bu konuda kendimize güven sorunumuz yoktur.
Ofisinde, karakollarda, adliye koridorunda, kalem ve duruşma salonlarında görevlerini yerine getiren bütün meslektaşlarımızın sorunu ideolojisine göre farklılık göstermeyip, aynıdır.
Bu sorunları bütün meslektaşlarımızın ortak aklıyla çözmeye talibiz.
Bizler Türk Milliyetçisiyiz. Siyasi ve ideolojik duruşumuz meslektaşlarımıza eşit mesafede olmamıza ve aynı gözlükle bakmamıza engel değildir.
Biz İstanbul Barosunu etkin bir baro yapabilecek güce ve bunun adına ideolojik duruş diyorsanız evet böyle bir ideolojik duruşa sahibiz. İstanbul barosunu duruşumuzla, mücadele ruhumuzla, dirayetimizle hak ettiği etkin noktaya taşıyacağız.
Seçimi kaybetsek de burada seslendirdiğimiz sorunların çözümü için mücadele edeceğimize, mesleki tüm sorunlarınızda yanınızda olacağımıza İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu adına söz veriyorum.
Bu genel kurulun, öncelikle meslektaşlarımızın sorunlarına, insanımızı etkileyen ve ülkemizin içerisinde bulunduğu hukuk kaosuna çözüm üretecek gerekli çalışmaları yapacak bir baro yönetimi seçilmesine vesile olmasını, ülkemizde hukukun hakim olacağı günlerin başlangıcı olmasını dilerken, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
20.10.2018
Av. Kaptan Yılmaz
İMAG İstanbul Barosu Başkan Adayı